ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ |
Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini | Yazarlar Dizini | Kaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi | Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası |
Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri |
ALAŞEHİRLİ MAKÂLÎ MUSTAFA BEY VE MECMUALARDAKİ
BAZI ŞİİRLERİ
Araş. Gör. Fatih KOYUNCU
Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi,
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
CBÜ SOSYAI, BİLİMLER DERGİSİ Yıl: 2011 Cilt :9 Savı :2
ÖZET
Aynı mahlas kullanmanın bazı karıştırmalara sebep olduğu, bir şaire alt eserlerin başkasına mal edildiği, bazan hayat hikâyelerinin de bu karıştırmadan payını aldığı bilinmektedir. 16 ve 17. asır biyografik kaynaklarının çoğunda “Makâlî” mahlaslı iki şairden bahsedilir. Ancak daha sonraki bazı biyografik eserlerde bu kayıtlar birbirine karıştırılmış gibi görünmektedir. Meselâ, ünlü biyografi yazarı Bursalı Mehmed Tâhir Bey, aynı şehirden iki Makalî çıktığı yolundaki kaydın bir yanılma olduğu tahmininde bulunmuş; Nail Tuman ise onun anılan fikrine itiraz etmiştir. Aşık Çelebi Tezkiresi ’nde söz konusu mahlası kullanan tek bir şairden bahsedilmiş; anılan kayıt daha sonra bilinen iki “Makâlî”den farklı, üçüncü bir “Makalî” olarak mütalâa edilmiştir.
Bu makalede, edebiyat tarihimizde “Makalî” mahlasını kullanmış olan şairlerle ilgili bilgi verilecek; ardından Makalî Mustafa Bey ’e ait olduğu tahmin edilen bazı kaside ve gazeller sunulacaktır.
Anahtar Kelimeler: 16. yüzyıl, Makali, kaside, gazel
MAKALÎ MUSTAFA BEY FROM ALAŞEHİR AND SOME OF HIS POEMS IN
JOURNALS
ABSTRACT
It is known that using the same pseudonym caused some scrambles, a work of a poet that is personalized to someone else, sometimes life-stories sharing of this scramble.Two poet, who have pseudonym of “Makalî”, are mentioned in most of biographical sources of 16 and 17 century. However, in subsequent works, some biographical records of these seems to be mixed with each other. For example, the famous biographer of Mehmed Tahir Bey from Bursa, presumes an mistake about the record on two “Makalî” from the same city, but Nail Tuman objects to his foregoing idea.Only one poet who uses the mentioned pseudonym in Aşık Çelebi Letter is stated, the mentioned record is deliberated as the third Makali that is different from the two-known-Makalî later.
In this article, information about poets who have used ‘‘Makalî’’ pseudonym in literary history will be given, then some eulogies and odes are presented estimated the belongs to Makalî Mustafa Bey.
Keywords: 16th Century, Makâlî, eulogy, ode
16. asırda, bilhassa Kanunî Sultan Süleyman zamanında, Osmanlı memleketlerindeki ilmî, kültürel ve edebî hayat, devletin siyasî ve askerî ihtişamına uygun bir şekilde gelişmiştir. Osmanlı medreselerinde eğitim, dinî ilimlerin yanında matematik, tıp, astronomi, tarih ve coğrafya gibi ilim dallarında en üst seviyede yaptırılmış ve anılan ilim şubelerinde birçok âlim yetişmiştir. (Uzunçarşılı, 1988, II, 591-607) İlim ve sanata hizmet edenlere başta padişahlar olmak üzere ileri gelen devlet adamlarının itibar etmesi ve onları desteklemesi, bu asırda Osmanlılarda şiir ve edebiyatın yüksek bir dereceye çıkmasını sağlamıştır. (Köprülü, 1933: 537) Eli kalem tutan bir çok kişi, ülkenin dört bir yanından sanat ve hünerini göstermek, şiirini padişaha sunarak, padişahın gözüne girip iltifatını kazanmak için İstanbul’a yönelmiştir. Kanunî Sultan Süleyman’ın kendisi divan sahibi bir şair ve sarayında bulunanların da divan şiiri kültürüne vâkıf olmasından dolayı o devir şairlerinin bir kısmı Kanunî’nin ve önde gelen devlet adamlarının ilgi ve iltifatına mazhar olmuştur. (Yılmaz, 1996: 11).
II. Selim zamanında da İstanbul’daki kültür ve sanat yoğunluğu devam etmiş; bir çok şair sultanın ihsanından yararlanmıştır. Ancak Sultan Selim’in saltanatı (1566-1574) kısa sürmüş; özellikle padişahın son zamanlarında artan dindarlığı ve sadece hocalar ve şeyhlerle olan ilgisinden dolayı saray, şairler için bir sığınak olmaktan çıkmıştır. (İpekten, 1996:118).
16. asrın ilk yarısından itibaren Anadolu sahasında yazılan şuara tezkirelerinde payitaht (İstanbul) ve çevresinde yaşayan şairlerle ilgili daha sağlıklı ve tafsilâtlı bilgi verilebildiği, buna karşılık merkezden uzak sayılabilecek şehirlerde yaşayan edebî şahsiyetlerin anılan eserlerde ya hiç söz edilmediği veya edilmişse de oldukça az tanıtıldığı söylenebilir. O çağlarda haber alma yollarının mektuplaşma, yüz yüze görüşme ve eserden bilgi edinme tarzında, ulaşım vasıtalarının da sınırlı olduğu göz önüne getirilirse, bunun devrin şartlarından ileri geldiği anlaşılacaktır. Hâlbuki sadece İstanbul ve çevresindeki şehirlerle Rumeli’de değil, Anadolu şehirlerinde de az veya çok edebî faaliyetlerin olduğu, hele Manisa, Amasya, Kütahya, Trabzon gibi şehzade sancağı olan şehirlerde, bazen devlet adamlarının teşvik ve himayesi altında gelişen, hatırı sayılır edebî muhitlerin, ilmî meclis ve mahfillerin bulunduğu bilinmektedir. Manisa da bu şanslı şehirlerimizdendir. Biz de bu çalışmamızda Manisa Alaşehirli olan Makâlî mahlaslı Makâlî Mehmed ve Makâlî Mustafa Beylerden ve iki mecmuada rastladığımız ve Makâlî Mustafa Bey’a ait olduğunu düşündüğümüz bazı kaside ve gazellerden bahsetmek istedik.
Bağdatlı Ahdî, Kınalızâde Hasan Çelebi, Riyâzî Mehmed ve Kafzâde Fâ’izî’nin şuara tezkirelerinde, Gelibolulu Mustafa Âlî‘nin Künhü’l-Ahbâr adlı tarihinde ve bunlara dayanan biyografik kaynaklarımızda 16. yüzyıl divan şairi olarak iki Makalî’den bahsedilir. (Ahdî, 2005: 534-535; Kınalı-zâde, 1989: 920922; Beyânî, 1997: 271-273; Âlî, 1994:327-328; Kaf-zâde, 1997: 507; Riyâzî, vr.147a-147b; Müstakim-zâde, 2000: 403; Ş. Sâmi, 1996: 4361; M. Süreyya, 1996: 929; Tuman, 1949: 973-974) Âşık Çelebi, tezkiresinde ve Bursalı Tâhir Bey, Osmanlı Müellifleri adlı eserinde bir Makalî’den bahseder. (Âşık Çelebi, 2010: 825; Tâhir, 2000: 411) Bursalı Tâhir Bey, Hasan Çelebi tezkiresinde “Makalî” mahlaslı iki şairden bahsedilmesinin bir “eser-i zuhûl”, yani yanılma belirtisi olduğunu ifade ederek ortada bir karıştırma bulunduğunu iddia etmiştir. (Tâhir, 2000: 412) Nail Tuman ise, Hasan Çelebi’nin değil, Bursalı Mehmet Tahir’in yanıldığını şöyle ifade eder: “Osmanlı Müellifleri, Hasan Çelebi’nin Alaşehir’den bir Makalî daha îrâdı eser -i zuhûl olsa gerekdir demekle kendisi zuhûl etmişdir. Çünki Mehmed Makalî ve Mustafa Makalî isimleriyle iki Makalî vardır. Mü’ellif tedkik noksanlığıyla Makalîleri birbirine karıştırmış. Hâlbuki Mustafa Makalî’nin vefât târîhi 997’dir. ” (Tuman, 1949: 973)
Gelibolulu Âlî, Künhü’l-ahbârda iki Makalî’nin bir mecliste bir araya geldiğini anlatır: “Bu Hakir meclisinde ikisi bile bir yire geldi. Her kangısı bir beyit okıdı ise ol birisi benümdür da‘vasın itdi. ” (Âlî, 1994: 327-328) Âlî Efendi’nin verdiği bu bilgi, 16. asırda Makal mahlash bir deği^ iki şairin yaşadığı şeklindeki kayıtları teyid edici görünmektedir.
Yukarıda naklettiğimiz bilgilere istinaden 16. asırda iki Makâlî’nin yaşadığını söyleyebiliriz. Bunlardan birincisi Makali Mehmed, ikincisi de Makalî Mustafa’dır.
Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğünde Âşık Çelebi’nin bahsettiği Makalî, yukarıda zikredilen iki Makalî’den ayrı bir kişi olarak tanıtılmıştır. (Haluk İpekten vd. 1998: 275) . Âşık Çelebi, ikinci bir Makalî’nin olmadığını iddia etmez. Tezkirelerde şairlerin şiirleri hakkında birbirine yakın ifadeler kullanıldığı ve diğerlerinden ayrı bir kişi olarak değerlendirebileceğimiz farklılık pek görülmediği için, Âşık Çelebi’nin bahsettiği Makâlî’nin üçüncü bir Makâlî değil, iki Makâlî’den biri olduğuna hükmedilebilir.
Şimdi Makalî Mehmed Çelebi ve Makalî Mustafa Bey hakkında bilgiler vermeye çalışacağız.
Makâlî Mehmed Çelebi: Kaynaklarda Makâlî Mehmed Çelebi ile ilgili verilen bilgiler sınırlıdır. Bu eserlerden öğrendiğimize göre, Kanunî Sultan Süleyman ve II. Selim devri şairlerinden olan Makâlî’nin asıl adı Mehmed Çelebi’dir. “Hammâmcı-zâde” ünvanıyla tanınan Mehmed Çelebi, Aydın vilâyetine bağlı Alaşehir kasabasındandır. Gelibolulu Âlî, Künhü’l-Ahbâfda Akşehirli olduğunu, Kınalızâde Hasan Çelebi Tezkiretü’ş-şuarâ’’da onun Güzelhisarlı olduğunu belirtir. Arap-zâde’den mülâzım olan Mehmed Çelebi, kadılık yapmış ve Hicrî 992 (M. 1584) yılında vefat etmiştir. Onun Üsküdar’da gömülmüş olduğu da hakkında edindiğimiz sınırlı bilgiler arasındadır. Riyâzî Tezkiresine dayandığı anlaşılan Bursalı Mehmet Tahir Bey ise onun Edirnekapı dışına defnedildiğini ifade eder. Attâr’ın meşhur Farsça ve manzum Pend-nâme'sinin Kanunî Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzade Bayezid adına yapılmış bir tercümesi vardır. Müjgân Cunbur, Şehzade Bayezid için çevrilen Pend-nâme'nin. muhtemelen bahis konusu ettiğimiz Makalî’ye ait olduğunu belirtir.1 (Ahdî, 2005: 534; Kınalı-zâde, 1989: 920-921; Beyânî, 1997: 271-272; Âlî, 1994:327; Kaf-zâde, 1997: 507; Riyâzî, vr.147b; Müstakim-zâde, 2000: 403; Ş. Sâmi, 1996: 4361; Bursalı M. Tahir, 2000: 411; M. Süreyya, 1996: 929; Tuman, 1949: 973; Bilgin, 1998:17; Cunbur, 2006: 208).
Şuara tezkirelerinde, hayatı hakkında bu kısa bilgiler verilen Makalî Mehmed’in şiirlerine dair değerlendirmeler de yer alır. Meselâ Bağdatlı Ahdî, “Gülşen-i Şuarâ” adlı tezkiresinde Makalî’nin edebî şahsiyetini, şu umumî sözlerle tarif ve tasvir eder: “Beyne’l-akran, bülend-himmet ve rüz u şeb talib-i ma‘rifet ve zurafa içre leta’if-i reng-a-reng ile şahib-i makal ve şu‘arâ mabeyninde şüh-tab‘ u şîrîn-eda vehüsn-i kelam ile n!kü-hıŞal ve her an eşnâ-yı muşahabetde durüb-ı emsal ile mukayyed ve tabî‘at-ı şi‘riyyesi hüb u mergübdur ve kühsar-ı ‘alemde hemîşe Ferhad-veş ‘aşık-pîşe ve zaviye-i dünyada şîrîn-dehenler yadıyla şahib-i endîşe olduğuna bu eş‘ar-ı dil-keş malikdür.” (Ahdî, 2005, 534).
Buradan öğrendiğimize göre, Makalî Mehmed, akranı arasında yüksek gayretli, gece- gündüz ilim ve hüner talibi, zarif kişiler içinde rengârenk latifeler, ince manalı, nükteli ve hoş sözler sahibidir. Şairler arasında şuh tabiatlı, demek oluyor ki serbest ve neşeli yaratılışlı, tatlı üslûplu, güzel sözlü ve iyi huylu bir kişidir. Sohbet sırasında atasözleri, deyimler ve temsilî ifadeler kullanmaktan hoşlanır. Şiirle ilgili kabiliyeti güzel ve rağbete mazhardır. Şiirleri, onun bu âlem dağlığında daima Ferhad gibi âşıklığı âdet edinmiş; dünya köşesinde tatlı ağızlı güzelleri düşünmek ve anmakla meşgul olduğunu göstermektedir.
Makalî’nin;
“Makalî ta‘n-ı a‘dadan ne gam erbab-ı irfana Atarlar taşı elbetde dıraht-ı mîve-dar üzre” beyti, darb-ı mesel olmuştur. (Tahir, 2000: 411)
Makâlî Mustafa Bey: Kanunî Sultan Süleyman ve II. Selim devri şairleri arasında Makalî mahlasını kullanan iki şairden biridir. Kayıtlara göre, bu Makalî’nin asıl adı, Mustafa’dır. Ona ‘‘Kör Makalî’’ de denir. Makalî Mehmed’in Alaşehirli olduğunu bildiren kaynaklar, Makali Mustafa Bey’in de Alaşehirli olduğunu belirtir. Âlî, Künhü’l-Ahbâf da bahsettiği Makalî Mustafa Bey’in Akşehirli olduğunu, Kınalızâde Hasan Çelebi, Tezkiretü ’ş-şuarâ’’da yine “Makalî-i Sânî” (İkinci Makalî) olarak bahsettiği Makalî Mustafa Bey’in Güzelhisarlı olduğunu kaydeder. Ancak Gülşen-i Şuarâ yazarı Ahdî, bu Makalî’yi tanıtırken, onun memleketi ve mesleği konusunda “Anatolı sancağında erbab-ı timardan add olınur.” demektedir. Gelibolulu Âlî, Künhü’l-ahbâr da bu Makalî’nin hayatı ve geçim yolu hakkında şu bilgiyi verir: “Ve bi’l-cümle sene seb‘în esnâlarında şehzade âsitânesine geldi. Turak Çelebi merhümun ihsanı ile yevmiyye beş akçe ta‘yîn olınup bölüge geçdi. ”
Nail Tuman ilave bilgi olarak onun kadı olduğunu belirtir. Makâlî Mustafa Bey, Hicrî 997 (Milâdî 1589) yılında vefat etmiştir. Onun kabri Edirne kapısı haricindedir. Makâlî Mustafa’nın vefat yılı, Sicill-i Osmânîde Hicrî 977 (Milâdî 1569-70) şeklinde gösterilir. Nail Tuman, 16. ve 17. asır biyografik kaynaklarında dayanağı olmadığından bu kaydın yanlış olduğunu söylemektedir. (Ahdî, 2005: 534-535; Kınalı-zâde, 1989: 921-923; Beyânî, 1997: 272-273; Âlî, 1994:327- 328; Kaf-zâde, 1997: 507; Riyâzî,vr.147a-147b; Kâtip Çelebi, 1971: 815; Müstakim-zâde, 2000: 403; Ş. Sâmi, 1996: 4361; M. Süreyya, 1996: 929; Tuman, 1949: 973-974; Cunbur, 2008: 208).
Söz konusu ettiğimiz Makâlî Mustafa Bey’in şairliği ve şiirleri hakkında Ahdî şu bilgileri verir: “Tabî‘at-ı şi‘riyyesi pür-zîver olmağın şu‘arâ-yı nâm-dârdan geçinür. Eş‘ârı hayâl-âmîz ve güftârı emsâl-engîz ve tarz-ı kaşâ‘idle makbül-i merdüm-i nîk ü bed olmış ve bu bir ğazel-i meşhür kendinün icâd-ı hâşşı olduğı efvâhda mezkür zîrâ ki açar kapm iltizâm -ı mâlâyelzem idüp pesend-i tab‘-ı şu‘arâ ve makbül-i hâtır-ı zurafâ olsun diyü kalem-i müşgîn ile rakam-ı rengîn kılmış ve ‘âşıkân -ı nazar-bâzun hasb-i hâli ve kendinün şâhid -i makâlidür.” (Ahdî, 2005: 534-535).
Riyâzü’ş-şuarâda (Riyâzî, vr.147b) ve Keşfü’z-zunûn'da (Kâtib Çelebi, 1971: 815), Sicill-i Osmânî (M. Süreyya,1996: 929) de Makâlî Mustafa Bey’in divan sahibi olduğu ifade edilir.
Yine o asrın tanınmış tezkire yazarlarından Kınalızâde Hasan Çelebi, söz konusu Makâlî’nin şiirlerini şöyle değerlendirir: “Firâzende-i râst-makâl tuâzende-i hil‘ât-i sihr-i halâl nahl-bend-i gülistân-ı belâğat mürsile-peyvend-i hürân-ı feşâhat dîde-i dil ü cânı kuhl-i ma‘ârif ü zurür-ı letâ’if ile rüşenâ ğavvâş-ı le’âli-i eş‘âr olmağın ‘ummân-ı bî-kerân-ı ‘irfâna âşnâ çeşm-i cinânı bâğ-ı ma‘rifete nergisvâr nâzır ve eşcâr-ı büstân-ı makâlı sehâb-ı insicâm ve bârân-ı nezâketle tarî vü nâzır tumturâk -ı elfiz ile ğâyetde mukayyed şerh -ı mümerred kelâmınun binâsı ‘ibârât-ı belîğa ile mü’esses ü müşeyyeddür. ‘Acebdür ki ol husrev-i mülk-belâğatun şi‘ri kemâlin bulmış iken ve kelimât-ı hâlet-bahşında câmı rahîk -i rakîk-ı nezâketle tolmış iken mu‘în ü zahîri olmamağın mânend -i Selmân dil-şâd u handân olmamışdur ve ğamâm -ı terbiyet ü ihsân ekâbir ü a‘yân-ı çemenzâr-ı dil ü cânına hergiz bârân olmamışdur. ’’(Kınalı-zâde, 1989: 921-922).
Hasan Çelebi’nin övgü dolu sözlerine rağmen, Gelibolulu Âlî, Makâlî Mustafa Bey’in iyi bir şâir olmadığı, kabiliyetinden çok itibar gördüğü, bazan yüksek sözlerle bir matla söylediğini, fakat o mısraların mana ve nükteden mahrum olduğu düşüncesindedir: “İsti‘dâdından ziyâde ri‘âyet olunduğın fehm itmeyüp mezbürı (Makâlî’yi) gerçekden şâ‘ ir ve fezâ’il ü kemâlâtı mütebâdir olanlardan şanmışdur. Gâh olurdı bülend elfâzla bir matla‘ dir idi. Mazmunı yokladukda bir şemmesi bulunmayup yerinde yiller eserdi.” (Âlî, 1994: 328)
Yukarıda da belirtildiği gibi iki Makâlî’den bahseden kaynaklar, her iki Makâlî’nin de aynı vilâyetten ve kasabadan olduğunu gösterir. Kaynaklarda Makâlî Mehmed Bey’den bahsedilirken onun Arap-zâde’den mülâzım olduğu söylenir. Tarihçi Âlî Efendi, Makâlî Mustafa Bey’in de asker olduğunu söyler. (Âlî, 1994: 328) Sicill-i Osmânîde Makâlî Mehmed Bey’in kadı olduğu belirtilir. (Süreyya, 1996: 929) Nail Tuman, Makâlî Mustafa Bey’in de kadı olduğunu ifade eder. (Tuman,1949: 973) Riyâzî, Makâlî Mustafa Bey’in, Mehmet Tahir ise Makâlî Mehmed Bey’in Edirnekapı dışına gömüldüğünü belirtir. (Riyâzî,vr.147b.; Tâhir, 2000: 411) Bursalı Mehmet Tahir, Makâlî’lerin isimlerini karıştırmıştır. Hakkında bilgi verdiği Makâlî’nin adı Mehmed olmasına rağmen o bahsettiği Makâlî’nin ismini Mustafa olarak belirtir. Kaynaklardaki bu karışık veriler Makâlî’leri bir birinden ayrı değerlendirmeyi zorlaştırmıştır.
Makâlî mahlaslı şairlerin hayat hikayeleri ve şiirleri birbirine karıştığı için Makâlî mahlaslı kaside ve gazellerin kime ait olduğunu tesbit etmek, çok güç görünmektedir. Ancak Riyâzü ’ş-şuarâ, Keşfü’z-zunûn, ve Sicill-i Osmânî’de divan sahibi olarak gösterilen Makâlî Mustafa Bey hakkında bilgi veren tezkirelerde ona ait olduğu belirtilen kaside ve gazel örnekleri, bizim tesbit edebildiğimiz bazı kasideler ve bir gazelle aynıdır. Makâlî Mustafa Bey’in divanının nüshası veya nüshaları bulunup, incelendiğinde kaynaklarda mevcut olan kaside ve gazellerin tam olarak hangisine ait olduğu anlaşılabilir. Elimizdeki bazı kaside ve gazel örneklerine dayanarak bu kaside ve gazellerin divan sahibi Makâlî Mustafa Bey’e ait olduğunu farz ederek değerlendirmelerimizi bu doğrultuda yapacağız.
Hemen bütün divan şairleri gibi Makâlî Mustafa Bey de kendisini şiirlerinde över ve şairler arasında üstün bir yeri olduğunu iddia eder:
“ Ey Makâlî yine şi‘rün ile beyne’ş- şu‘âra ‘Âleme velveleler şalsa gerekdür nâmun”
Makâlî Mustafa Bey’in, yazmış olduğu şiirlerle yaşadığı dönemdeki şairler üzerindeki tesirini şunlardan tesbit edebiliriz: 16. asır divan şairlerinden Rahmî, Makâlî’nin bir kasidesine nazire yazmış2; yine 16. yüzyıl divan şairlerinden Zihnî mahlaslı bir şair, onun ‘‘açar kapar’’ redifli gazelini tahmis etmiştir. Makâlî Mustafa Bey’in bu gazeli, Zihnî’nin tahmisinden alınıp, aşağıda verilmiştir.
Makâlî aynı zamanda hattattır. Kendisi bu hünerini “Ben kulunda şi‘rden ğayrı bu hüsn -i hatt ki var Kemterin her harfine bin manşıb -ı a‘lâ deger” beytiyle ifade eder.
Makâlî Mustafa Bey, incelediğimiz şiirlerinde aruzun en çok bilinen ve sık kullanılan kalıplarını tercih etmiş; tam ve zengin kafiyeyi kullanmıştır.
Devrine göre dili fazla süslü olmayan Makâlî Mustafa, bazı beyitlerde Arapça-Farsça kelime ve tamlamaların çokça yer aldığı, ağır ve ağdalı bir dille meramını anlatmıştır.
16. yüzyıl şairlerinden olan Makalî Mustafa Bey de padişahın ve bazı ileri gelen devlet adamlarının iltifatına mazhar olmak için onlara kasideler sunmuştur. Meselâ, Âli Paşa için yazdığı kasidenin bir beytinde “Şi‘r ile kapunda bulsam n’ola ‘alı mertebe Şi‘r ile buldı Hayalı Hayderiyken tavk -ı zer” diyerek Hayâlî’nin Hayderî, yani Osmanlı padişahlarının benimsediği Ehl-i Sünnet’e uygun olmayan “Bâtınî” bir yol tutmuş olmasına rağmen, şairliği dolayısıyla çok ikram ve ihsan gördüğünü, kendisinin de şiirleriyle devlet katında yüksek dereceye erişmek istediğini belirtmektedir.
Aşağıda kaside ve gazellerinden tesbit edebildiğimiz kadarıyla bazı örnekler verdiğimiz Makalî, Kanunî Sultan Süleyman’a, Osmanlı devletinin ileri gelenlerinden Hoca Sadeddin Efendi’ye (Hâce Efendi sıfatıyla), Âli Paşa’ya (Âli Paşa-yı Atîk sıfatıyla), Merhum Tâci-zâde Cafer Çelebi’ye, Mâruf Efendi’ye, Mehemmed Emin Efendi’ye kasideler yazmıştır.
Aşağıdaki altı kaside ve “açar kapar” redifli gazel, Nuruosmaniye Kütüphanesi’nde 4962 numarada kayıtlı mecmuadan;
“Merhaba ey meh-i bı-mihr sevad-ı şamun Küfr-i zülfün şerefi memleket-i İslamun” matlalı gazel, Süleymaniye Kütüphanesi Ali Nihad Tarlan Koleksiyonu 21 numarada kayıtlı “Mecmûa-i Eş ‘âr” adlı yazmadan alınmıştır. (vr.196b)
Kaşlde-i Medhöm Makâlî Rahmetu’llâhi ‘Aleyh
[Mefa‘ilün Fe‘ilatün Mefa‘ilün Fe‘ilün]
(58a) + - + - / + + -- / + - + - / + + -
1 Meger ki bir gice bu nüh seraçe-i muzlem Çü çeşm-i mür ‘aceb teng ü tar idi muhkem
2 Söyünmiş idi o dem tünd-bad-ı ahumdan
Çerag-ı mah-ı şeb-efrüz-ı mihr-i alem hem
3 Meger ki baht-ı siyahum idi benüm ol şeb Ki tire nale vü kat‘a seherden urmaya dem
4 Neşat şahına irmişdi inhidam ol şeb Virüp haraba gönül kişverin sipah -ı sitem
5 Halasa çare muhal idi ya‘ni her tarafum İhata etmiş idi sad-hezar mühlik gam
6 Tolaşdı gerden-i câna kemend-i bend-i belâ Misâl-i turre-i pür-pîç ü tâb u ham-der-ham
7 Gözümde uçar idi murğ -ı h“âbı tutmağ içün Sirişk-i dâne idi dâm-ı halka-i dîdem
8 Bu ıztırâb ile nâ -gâh ğaflet aldı beni
Bir ân uyuhu yüzin gördi dîde-i pür-nem
9 Bu zevk u şevk ile ol dem kaşîde şeklinde Dilüme geldi bu matla‘ metîn ü müstahkem
(58b)
10 Sirişk-i çeşm ile sîne tabl u âh u ‘alem Serîr-i ‘aşka benüm husrev-i sitâre-haşem
11 Y eter bu penbe-i dâğum sifÜ -i bâde ile Başumda tâc-ı keyânî elümde sâğar-ı Cem
12 Şeh-i memâlik-i nazmum zebân durur tîğum Cihâna neşr ider ahkâmımı devât u kalem
13 Benüm bu ‘arşada evvel râfi‘ alev ey suhan Benüm bu dü yerde hem şâ‘iriyyet ile ‘alem
14 ‘Adü-yı bed-güher etmez egerçi kim yâver Riyâz-ı ma‘rifet içre nihâl-i bârverem
15 ‘Aceb zamâna getürdi beni bu devr-i felek Bu güne kesret-i fakr u bu ne kaht-ı kerem3
16 Velî ne fâ’ide bir zerre i‘tibârum yok Benüm güneş gibi şehr içre şöhre-i ‘âlem
17 Belâ-yı ‘acz ile ölsek4 de kimse bakmaz hîç Belâ budur yine der her biri benüm Hâtem
18 Uyandum el yüze sürdüm didüm bihamdillâh Şeb âhir olmış irişmiş şabâh -ı ferruh-dem
Keşakeş -i eleminden ne gam baña dehrüñ Felaket ü siteminden ne guşşa vü ne elem
Kemal-i lutf ile ma‘rüf bir efendüm var Gedalara şeref-i iltifatı dafi‘ -i gam
Olursa andan olur derdüme benüm derman İrerse andan irer zahmuma benüm merhem
Yegane Hazret-i Ma‘rüf Efendi kim oldur Güzîde-i ‘ulema h“ace-i vezîr-i a‘zam
Odur o zat-ı vera‘-pîşe vü şalah-reviş Odur o şah-ı melek-haşlet ferişte-şiyem
Odur o vakıf-ı esrar-name-i tevhîd Odur o ‘arif-i mazmün-ı nüsha-i adem
Odur o faris-i meydan-ı kişver-i ma‘na Semend-i fikrete rakib elinde nîze kalem
Cenab-ı ‘atıfetidir melaz-ı ehl-i hüner Der-i sa‘adetidir şimdi mülteca-yı ümem
Kelam-ı pakine alüfte kamilan-ı ‘Arab Hadîs-i lutfuna aşüfte fazılan -ı ‘Acem
Büzürgvar-ı gürüh-ı ekabir-i fuzala Şeh-i diyar-ı mürüvvet meh-i sipihr-i himem
Tekellüm etse olur çehre-i emel handan Tebessüm etse olur hatır -ı tarab hurrem
Hitab etse sipihre buyur diye lebbeyk Cemada söylese şadır ola şada-yı ne‘am
Sehada şöyledir açsa ne dem hızane -i cüd Kifayet itmeye mahşül -ı kan-ı haşıl -ı yem
Makali bende kemahı niçe ide medhüñ Eyahamîde-hışal eya veliyy-i ni‘am
Kalem-şikeste zeban u devat beste-dehan
Bu i‘tizar ile başdum çü rah-ı ‘acze kadem
34 Hemîşe ta gele her şubh -dem şeh-i haver K’ ide ‘adalet ile def-i zulm u ref-i zulem
35 Saray-ı kadrüñe dest-i havadis urmaya seng Bina-yı ‘ömrün ola üstüvar u müstahkem
Kaside-i Makâli Berâ-yı Medh-i Hace Efendi [Mefa‘ilün Fe‘ilatün Mefa‘ilün Fe‘ilün]
+ - + - / + + -- / + - + -/ + + -
1 Debîr-i tab‘a olup deste-i kagıd u hame Bu resme yazdı sena şafhasına ser -name
2 Bu güne düzdi du‘a riştesine dürlü güher Bu güne takdı güher-i güşvar erkama
3 Bu tab‘-ı pak ile dersem n’ola tefahur idüp Diyar-ı Rümda kopdum çü galip A‘cam’a
(59a)
4 Dilüm mecazi-i neşr-i kelam-ı mürvarîd Cevahir-i suhanum reşk-i nazm-ı şeh-name
5 Benüm ki gulgule-endaz-i kişver-i suhanum ‘Aceb mi velvele şalsam bu heftumîn bama
6 ‘Ale’l-huşüş ki medh-i cenab-ı mevlana Ki farzdır anı ta‘rîf haşşa vü ‘ama 5
7 Yegane Hazret-i H^ace Efendi kim anuñ Şeref vücüd-ı şerîfiyledir bu eyyama
8 Odur efazıl-ı dehr u odur o kamil-i ‘aşr Yanında tıfl-ı sebak-h“an hezar ‘allame
9 Odur o münşi-i devran-ı Âl-i ‘Osmanî Yaraşur olsa elinde şihab-ı zer hame
10 Eya sütüde-şıfat ü eya hamîde -hışal ‘Aceb mihalümi geldümse saña i‘lama
11 Şikeste-bal ben ol murg -ı bı-per ü balüm Ki kadir olmaya bı-dane bir dem arama
12 Tutup tutup anısayyad eyleye azad Oynaya dane ucundan vara düşe dama
13 Benüm bu fazl iledür va dirig ‘alemde Zebün u kise-tehi müflis ü kühen-came
14 Hüner cihanda eger ba‘iş-i sa‘adet ise Yeter bu nazm-ı bedi‘üm bahane in‘ama
15 Bu yadigar kaside bu tarz-ı hassu’ l -has Komadı zerre kadar kadr-i tuhfe-i Sama
16 Du‘aya başla Makali çü bildün anı muhal Müyesser ola bu ‘alemde dest-res kama
17 I İçmişe ta ki debiran-ı ‘alem-i ‘ulvi Hutüt-ı hat çeke bu safha -i gam-encama
18 Cihanda hat gibi devletle payidar olasın Yazıla namede namun vire şeref name
Ve lehu Eyzan [Mef'ülü Mefa‘ilü Mefa‘ilü Fe‘ülün]
- - + / + - - + / + - - + / + - -
1 Bir şeb ki alup destüme elmas-ı tefekkür
Ol dem çıkarup bahr-i suhanda niçe bin dür
2 Dür her biri amma niçe dür gevher-i şeb-tab Layık ki bu gevherden ola güş-ı can pür6
3 Y akdum o gice subha degin revgan-ı likret Etdüm niçe bihüde hayalat tasavvur
4 Geh tali ‘ -i nahsumla idüp ceng ü cidali Geh çarha hidivane çeküp tig -ı tehevvür
6 Didim elem-i fakr ile azürde-i dehrem Didi yüri bir devlet işigine yüzüñ sür
7 Didüm kanı bir devlet işigi ki varup ben Yüz şevk ile malîde idem rüy-ı tefahur
8 Didi der-i şadru’l-‘ulema H“ace Efendi Kim çakeri olmaga çeker çarh tahassür
9 Oldur ‘ulema hayline serdar-ı mükerrem Dar-ı ‘azamet daver-i bî-‘ucb ü tekebbür
10 Bir merd-i fakîr olsa der-i lutfuna mensüb Elbette ider kadr ile eflake taşaddur
11 Her fende ‘umümen dür-i inşada huşüşan Ancak ola derya-yı fazîletde tebahhur
12 Kimdir ki aña olmaya biñ can ile bende Kimdir ki anı itmeye hayr ile tezekkür
13
14 Nazmuñ güheri buldu Makalî çü makamın Şimden girü ‘alemde sühan defterini dür
(59b)
15 Matluba müyesser demidür başla du‘aya Yüz şevk ile dergah-ı Hakka togrı yüzün sür
16 Ta encüm ile zeyn ola her şeb tutuk-ı çarh Altında kala halk ‘arüsane meh ü hür
17 Bab-ı keremün haşre degin olsa güşade Her talibi matlûbuna ol ma’ide irgür
Kasîde-i Makâlî Berâ-yı Medh-i Mehemmed Emîn [Mefa‘ilün Fe‘ilatün Mefa‘ilün Fe‘ilün]
+ - + - / + + - - / + - + - / + + -
1 ‘Arüs-ı nüh tutuk-ı zer-nigar-ı ‘iliyyin Yüzine çekdi meger naz bir ta‘yin müşgin
2 Çıkup seraçe -i mina-nüma neyledin Neşimen eyledi zinet-sera-yı leyli hemin
3 Çıkardı came -i zer beft-i asumanisin Giyüp kaba-yı siyeh-nakşını zaman u zemin
4 Geh itdi her yana gisülarını ham -ber-ham Geh itdi naz ile ebrülannı çin-ber-çin
5
6 Hıram idince saçar kasr -ı zer-nigariden Görünce ‘aklı gidüp düşdi bir niçe miskin
7 Su’al idüp disen ol afitab-ı ra‘na mihr Bu denlü kendüzini eylemek neden tezyin
8 Muradı bu vere damad -ı kadrine anun Ki ol-durur şeref-i rüzgar millet ü din
9 Mahall-i medh ü sena seza-yı ‘arz-ı du‘a Harif-i nükte-şinas ehl-i ‘izzet ü temkin
10 Şeh-i diyar-ı kerem aftab-ı evc-i himem Sipihr-i safa-menzilet Mehemmed Emin
11 Zihi zihi şeref-i merdüman-ı mülk-i ‘Acem Hoşa hoşa eser -i pak-i hatt-ı Kazvin
12 Getürmez ayine-i tab‘-ı pak-gerde keder Kanı anun gibi bir merdüm-i safa-ayin
13 Bisat-ı baliş -i zerkar-ı gayra baş egmem Baña yeter eşigihaki pister ü balîn
14 Ne i‘tibar benüm gibi şahs-ı kem-kadre Kim anda husrev-i haver geda-yıhak-nişîn
15 Kimesne kalmadı devrinde zar illa ben Ümîdüm o ki beni de komaya zar u hazîn
16 Elüm alup beni bir payeye irişdir kim Gözüme dane-i hardal görüne çarh-ı berîn
17 Dili kilîd-i künüz-ı hakayık -ı ekvan Derünı mahzen-i genc-i dekayık-ı tekvîn
18 Hasüd anuñla niçe ide bahs -i fazl u hüner Tutalum eyleye kanı temayüz ü tebyîn
19 Ne deñlü eyleye güncişk laf-ı ‘ankayı Muhaldir k’ola hem-zür-ı pençe-i şahîn
20 Var ise dest-i seha -pîşesine reşküm yok Kim i‘tikad iderüm eger iderse yemîn
21 Nisar-ı payına şayeste bulmadum bir dür Bu nazımda oldum Makalî güher-çîn 7
22 Benüm ol şa‘ir-i sihr-aferîn ki eş‘arum Ki aşdı gerden-i çarha kılade -i zerrin
23 Hayali görse hayalat-ı nazm-ı rengînüm Diyeydi her biri nakş-ı nigar-hane-i Çîn
24 Niteki zeyn ide kevnde ‘arüs-ı mihr-i felek Niteki seyr ide gerdünda mah ile pervîn
25 Hemîşe mesned-i ‘izzetde ber-karar olasın Hemîşe kevkeb-i sa‘d ile zatuñ olakarîn
Kaşîde-i Meıfaüm Makalî Der Medh -i Taci-zade Rahmetu’llâhi ‘Aleyh [ Mefa‘ilün Fe‘ilatün Mefa‘ilün Fe‘ilün]
(81a) + - + - / + + -- / + - + - / + + -
1 Viren kemal-i şeref şîve -i Huda -dada ‘Utarid-i felek-i lutf Taci Beg-zade
2 Cevahir-i hat -ı Yaküt -kıymeti anun
Ne degme kanda bulınur ne degme deryada
3 Kılade-i hüneri asdı gerden-i ‘arşa Degil hilal görinen bu tak-ı mînada
4 Odur o sayrafi-i cevher-i hızane-i hat Odur o zerger-i kamil bu fenn-i zîbada
5 Ne Taci-zade şeh-i kişver-i memalik-i hat Sutür-ısaf-zede ‘asker yanınca amade
6 Hoş a Sikender-i gîtî-güşa -yı hatt -ı hat Yüritdihükmüni varınca zulmet -abada
7 Giyah-ı müşg biter bü’l-‘aceb kerametdür Gazal-ihamesi geşt itse sîm -i sahrada
8 Güm olsa gitse cihandan usül-i defter-i hat Teveccüh eylese kadirdir anı îcada
9 Der-i sa‘adetidir şimdi kıble -i küttab Reîs olalı o dîvan-ı sadr-ı a‘lada
10 Külah-ı küşesi reşk-i ‘amame-i hurşîd Firaz-ı küngüre-itarem-i mu‘allada
11 Sezadurur k’ola tugra-nüvîsi sultanî Çü yok anun gibi kanün-şinas dünyada
12 Sevad-ı Rüma iki Taci-zade virdi şeref Birisi hüsn-i hat u biri şi‘r ü inşada
13 Bu dahı gerçi degil hali ol fazîletde Garaz ikisini temyîz durur bu esnada
14 Eger ki andan eyü olsa hoş -nüvîs üstad
Dila varup aña şakird olaydı Bihzada
15 Yetişmeye hat-ı vaşfin kurutmağa ke sem (?)
Bu heft-tüde-i gabra mahall-i imlada
16 Fakîr kalmadı illa hakîr devrüñde Ayaga düşmedi kimse dila meger bade
17 Çü yok medayihine bende nev‘ -i isti‘dad Meger ‘inayet-i lutfi irişse imdada
18 Benüm kalem gibi kan ağlamak dem -a-dem işim Müyesser olmadı gülmek bu ‘abd-i na-şada
19 Dila cenabına ‘arz -ı meramuñ it yüri var Garaz huşül-i muradat ise bu dünyada
20 Bahane olmaga ihsan-ı bî-bahanesine Bir iki beyt bina kıl münakkaş u sade
21 Makali şıdk ile başla du‘a -yı devletin it Dil-i mekarim-i zatı çü mümkin a’dada
22 Hemîşe ta ki nüvîsendegan-ı ‘alem-i kuds Hutüt vaz‘ ide nüh-şafha-i mücellada
23 Cihanda devlet ile ‘ömri payidar olsun Kabül ola bu du‘amuz huzür-ı Mevlada
Kasîde-i Medıûm Makâlî Der Medb-i Sultân Süleymân Hân [Mef'ülü Fa‘ilatü Mefa‘îlü Fa‘ilün]
(82b) - - + / - + - + / + -- + / - + -
1 Bir şubh-dem kihusrev-i Rüm oldı aşikar Atın karara kodı şehenşah-ı zengibar
2 Çeng itmege sipah-ı şeb-i bî-direng ile Meydana girdi husrev-i hunuk felek-süvar
3 Cengaveran-ı ma’reke-ara-yı Rümiyan Şaf bagladılar eyleyüp aheng -i karzar
4 Tagıldı ceyş-i zengi-i deycür ol seher Bir lahza kadir olmadı cenge idüp firar
Sultan-ı şubh husrev-ihaver zemîn-i mihr Bir töb-ı zerle aldı yedi nîl-günhişar
Kaçsa ‘adem diyarına dek mülki şah-ı zeng Çün teng tar-ı şeb başına oldı teng-tar
Beñzer aña ki ‘asker-i küffarı ceng idüp Kırdı geçirdi hazret-i şah-ı büzürgvar
Sultan-ı berr ü bahr Süleyman-ı şark u garb Dara-yı tac-bahş -ı havakîn-i namdar
Oldur ol afitab-ı semavat-ı saltanat Zerrat-ı ‘alem anuñ ile eyler iftihar
Bezminde bir gedası durur kaselîs Cem Rezminde bir za‘îf ü zebünı Sifendiyar
Cemşîd ü Keykubad’a beraber tutun anı Bilmez nedir şıgarla mahiyyet-i kibar
Efrasiyab-ı ma‘reke Mührab-ı ‘Arab’da Behram-ı rezm-i şah-ı ‘adü bend-i can-şikar
Şaha bu heft kah-ı zer-endüh-ı felek Kadrüñ saray içre bir altun beneklü zar
Sensin sen ol sülale-i şulb-i hudâygan Mevrüsdur niçe atadan saña her diyar
Da‘va-yı mülk idenler içinde hakîkaten Kime virildi saña virilen bu iktidar
Ahsentü re’y-i şa’ib-i fikr-i dakîkü&e Tutduñ cihanı kabza -i kudret ile üstüvar
‘Osmaniyan ki efdal -i şahan-ı dehrdür Yine kamusı zatün ile eyler iftihar
Kostantıniyye bir şadef-i bahr-i saltanat Sensin içinde ol şadefüh dürr-i şahvar
19 Bu şevketün göreydi selatin-i maziye Her biri künc-i zaviye eylerdi ihtiyar
20 Âb üzre şolhabab seri‘ü’z-zevaldir Şemşirün üzre kelle-ihasm-ı sitizekar
Kasîde-i Meriıüm Makâlî Çelebi Berâ -yı ‘Alî Pâşâ-yı ‘Atîk [Fa‘ilatün Fa‘ilatün Fa‘ilatün Fa‘ilün]
(98a) - + - - / - + - - / - + - - / - + -
1 Husrev-i haver ki turdı came -h“abından seher Pasban-asa tagıldı encüm -i seyyareler
2 Bad-pay-ı çarhı çekdi mi ser -ahür-ı kaza Ta binüp ide sevad-ı magribe ‘azm-i sefer
3 Ol semendün simden na‘li durur şekl-i hilal Kehkeşan boynında bir zerrin kıladedür meger
4 Âferin ceng erse çarha ki bir zer top ile 8 Gicenün bunca kıla‘ın eyledi zir ü zeber
5 Ya meger tavus-ı zerrin -perdür olmış aşikar Murg darına sipihrün virmek içün zib ü fer
6 Bir niganndır yahüd gülgün libasıdır şafak Gurfesinden her seher gerdünun olup cilve-ger
7 Ya meger tagıtmaga zag şebün minkaresin
Bir ser-amed baz-ı zer-peykerdir açmış bal u per
(99b)
8 Ey felek lazım degil dehre ziya-yı mihr ü mah Nür-bahş-ı ‘adl u insaf-ı ‘Ali Paşa yeter
9 Dergeh-i ‘alem medar-ı merkez-i pergar-ı çarh Âsuman-ı asitanı melce -i ehl-i hüner
10 Pestdür kadri yanında kargah -ı nüh felek Kef- gece derya-yı hilmin görse küh-ı Kaf eger
11 Şöyledür lutfi ki ‘arz -ı ihtiyac idenlere
Şol kadar ihsan ider kendü kalur muhtac -ter
Hancer-i hışmı ider şahraları der ya-yı hün Bad-ı kahrı esse ko bahırdan tozlar kopar (?)
Ger söyine canib-i maşrıkda şem‘ -i aftab Yaka magribden eger eylerse bir edna nazar
Servera güş it kelamum gevherin kim yaraşur Güşvar olsa bimg^uñda bu birkaç güher
Destüñe şu koymagahazır kuluñ Hindü heman Mah-ı nev-sîmîn gelince afitab ıbrîk-ı zer
Katib-i divanuñ olmaga ‘Utarid Müşterî Şahib-i dergahuñ olmag Zuhal çokdan umar
Ásitanuñ var iken devletlü Sultanum benüm Bu Makalî çakerüh olmak reva mı derbeder
Kim durur derseñ eger bir bende-zaduñdur yine Gün gibi ‘alemde bir rüşen çeraguhdur peder
Ben aña şa‘ir derem kim medh iderler hazretüñ Hasb-i halinde dutar bir şi‘r -i ter îcad ider
í‘tibarum olmasa kendü yerümde n’ola ger Kadr u kıymet bulmamışdur kan içinde la‘l -i ter
Ben kuluñda şi‘rden gayrı bu hüsni hatt ki var Kemterîn her harfine biñ manşıb -ı a‘la deger
Şi‘r ile kapuñda bulsam n’ola ‘alî mertebe Şi‘r ile buldı Hayalî Hayderiyken tavk -ı zer
Bergüzar-ı şi‘r ile gelmek tapuña servera Ka‘beye hurma iletmek gibidir Mışra şeker
Niteki hurşîd-i ‘alem-tab ile şeb mahv olur Zeyn ola ‘alem kevakib birle her şeb ta-seher
Âfitab-ı devlet ü ‘ömrüñğurüba varmasun Kim bula zat-ı şerîfüñ birle bir ‘alî makar
Gazel-i Merhum Makâlî [ Mefülü Fa‘ilatü Mefa‘ilü Fa‘ilün ]
(144a) - - + / - + - + / + -- + / - + -
1 Dil hanesin gam -ı ruh-ı canan açar kapar Halvet-seray-ı hâşşınI sultan açar kapar
2 Seyr itdürür iki dizi lü’lü-yi şahvar La‘l-i lebün ki hokka-i mercan açar kapar
3 Şeh-perlerini naz ile şahin-i zülf-i yar Can murgunun şikarına her an açar kapar
4 Derbanun olmuş ey sanem agyar-ı bed-lika Hayfa ki bab-ı cenneti şeytan açar kapar
5 Nazmun Makali komadı ragbet cevhere Şarraf-ı dehr bir kuru dükkan açar kapar
[Fe‘ilâtün Fe‘ilâtün Fe‘ilâtün Fe‘ilün]
(196b) + + -- / + + -- / + + -- / + + -
1 Merhaba ey meh-i bi-mihr sevad-ı şamun Küfr-i zülfün şerefi memleket-i İslamun
2 Şubh-ı devletdür o ruh şam-ı sa‘adetdür o zülf Gözümün merdümi hal ü hat -ı ‘anber-famun
3 Ne kadar var ise ‘alemde onulmaz yara Galiba zahmıdır ol hancer-i hün-aşamun
4 ‘Âlemün n’eyleyeyin genc -i firavanını ben Vaslı el virmeyicek sen büt-i sim-endamun
5 Ey Makali yine şi‘rün ile beyne’ş-şu‘ara ‘Âleme velveleler salsa gerekdür namun
16. yüzyıl Osmanlı Devleti’nde siyasî ve askerî sahalarda kazanılan başarılar; ilmî, kültürel ve edebî hayata da yansımıştır. Bu çağda bütün sanat dallarında olduğu gibi, dil ve edebiyat sahasında da büyük ilerlemeler kaydedilmiştir. Padişahlar başta olmak üzere, ileri gelen devlet adamlarının şairleri desteklemesi sonucu, bu asırda Osmanlılarda, şiir ve edebiyatın yüksek bir dereceye erişmesini sağlamıştır.
Divan edebiyatının Fuzûlî, Hayâlî, Bâkî gibi yüzlerce şair ve yazar sayesinde son derece ileri bir seviyeye ulaştığı 16. asırda, kaynakların çoğunda Makalî mahlaslı iki kişinin yaşadığı belirtilmiştir. Bazı kaynaklarda da bir Makalî’nin yaşadığı iddia edilmiştir. Yapmış olduğumuz incelemeler sonucunda, bu asırda Makalî Mehmed ve Makalî Mustafa adlı iki şairin yaşamış olduğu anlaşılmıştır. Şairlerin mahlaslarının aynı olması ve kaynaklarda aynı vilayet ve beldeden gösterilmesi, hayat hikayelerinin ve şiirlerinin karıştırılmasına neden olmuştur. Şairlerin hayatları konusunda en ayrıntılı bilgilerin olduğu tezkirelere ve diğer kaynaklara dayanan bilgilere ulaşılmaya çalışılmış; şairlerin hayatları ve sanatları hakkında elde olan bilgiler ayrıştırılarak verilmiştir. Bu iki şairden Makâtf Mustafa Bey’in şiirleri rçm kaynaklarda örnek olarak verilen beyitler, tespit ettiğimiz mecmualardaki bazı kasidelerle ve bir gazelle aynıdır. Riyâzî Tezkiresi, Keşfü ’z-zunün ve Sicill-i Osmânî gibi biyografik kaynaklarımızda Makalî Mustafa Bey’in olduğu haber verilen divanı bulunup, incelendiğinde; bu mesele açıklığa kavuşacaktır. Elimizde bulunan sınırlı verilere dayanılarak bu kasidelerin ve gazellerin divan sahibi Makalî Mustafa’ya ait olduğu tahmin edilip bu doğrultuda değerlendirmeler yapılmıştır.
Makalî Mustafa gibi yaşadığı dönemdeki şairleri etkileyen ve yazmış olduğu şiirlere nazireler kaleme alınan şairlerin şiirlerinin neşredilmesinin edebiyatımıza katkısı şüphesiz büyüktür. 16. asrın şiir geleneğinin ortaya çıkarılmasında, bu dönemde yaşamış şairlerin divanlarının bulunup incelenmesi; divanı bulunamayan veya olmayan şairlerin şiirlerinin mecmualardan tespit edilerek neşredilmesinin yararlı olacağı kanaatindeyiz.
Ahdî ve Gülşenü’ş-şuarâsı (2005), haz. Süleyman Solmaz, AKM Yayınları, Ankara.
Âşık Çelebi (2010), Meşâirü’ş- şuarâ c.II, haz. Filiz Kılıç, İstanbul Araştırma Enstitüsü, İstanbul.
BANARLI, Nihad Sami (1970), Resimli Türk Edebiyatı, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul.
Beyânî Mustafa b. Cârullâh (1997), Tezkiretü’ş-şuarâ, haz. İbrahim KUTLUK, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara.
BİLGİN, Azmi (1998), Tercüme-i Pend-nâme-i Attâr, Enderun Kitabevi, İstanbul.
Bursalı Mehmet Tahir (2000), Osmanlı Müellifleri c. II, haz. Mustafa Tatçı-Cemal Kurnaz, (İstanbul, 1333’ten tıpkıbasım, kısaltması: OSM) Ankara.
CUNBUR, Müjgân (2006), ‘‘Makâlî’’ Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi, c.6, AKM Yayınları, Ankara.
DİLÇİN, Cem (2009) Yeni Tarama Sözlüğü, TDK Yayınları, Ankara.
DEVELLİOĞLU, Ferit (2005), Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi, İstanbul.
ERDEM, Sadık (2004), ‘‘XV. ve XVI. Yüzyılda Yaşamış Manisalı Divan Şairleri’’, Türkbilig, sayı 8, s.74-107, Ankara.
Gelibolulu Mustafa Âlî (1994), Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı, haz. Mustafa İsen, AKM Yayınları, Ankara.
İPEKTEN, Haluk (1996), Divan Edebiyatında Edebî Muhitler, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul.
İPEKTEN, H- İSEN, M. -TOPARLI, R - OKÇU, N.- KARABEY, T. (1998), Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Kültür Bakanlığı Yayınları,, Ankara.
Kaf-zâde Fâizî’nin Zübdetü’l-Eş’ârı (1997), haz. Bekir Kayabaşı, Basılmamış Doktora Tezi, Malatya.
KAPLAN, Mahmut (2005), ‘‘Tezkirelere Göre Manisa Şairleri’’, Manisa Şehri Bilgi Şöleni, s.363-364, Manisa.
Kâtib Çelebi (1971), Keşfü’z-zunûn an esâmi’l-kütübi ve’l- fünûn, c.1, Milli Eğitim Basım Evi, İstanbul.
Kınalızâde Hasan Çelebi (1989), Tezkiretü’ş-şuara c.II, haz. İbrahim Kutluk, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara.
KÖPRÜLÜ, Mehmed Fuad (1933), ‘‘Anadolu’da Türk Dili ve Edebiyatının Tekâmülü’’, Yeni Türk Mecmuası, sayı 7, s. 537, İstanbul.
Mehmet Süreyya (1996), Sicill-i Osmanî c.3, Haz. Nuri Akbayar, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul.
Müstakim-zâde Süleyman Sa’deddin (2000), Mecelletü’n-nisâb fi ’n-nisbi ve ’l-künâ ve ’l-elkâb, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara.
Riyâzî, Riyâzu'ş-Şuarâ, Berlin Devlet Ktp. Doğu Bölümü Ms.or.oct.1042.
Şemseddin Sami (1996), Kâmûsu’l-A’lâm C. 6, Kaşgar Yayınları,
Ankara.
Şemseddin Sami (2007), Kâmûs-ı Türkî , Çağrı Yayınları, İstanbul. TUMAN, Mehmet Nâil (2001), Tuhfe-i Nâ’ilî -Divân Şairlerinin Muhtasar Biyografileri- C.II
haz. Cemâl Kurnaz- Mustafa Tatçı, Bizim Büro Yayınları, Ankara.
UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı (1988), Osmanlı Tarihi c.II, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
YILMAZ, Ali (1996), Kanunî Sultan Süleyman’a Yazılan Kasideler, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara.
Yaptığımız mukayeseli inceleme sonucunda bu tercümenin Emre adlı bir şaire ait olduğu anlaşılmıştır.
Bu nazire Nuruosmaniye Kütüphanesi 4962 numaralı mecmuanın 6a-7a yaprakları arasında yer almaktadır.
Bu mısrada vezin aksamaktadır.
Bu kelime ölsen olarak da okunabilir.
Na-gah görüp pir-i hıred didi bu hali
K‘ey bikr-suhan sende nedir bunca tagayyür